İz Bırakan Konuşmalar
Kişisel imajınız ve kurumsal itibarınız açısından kime, nasıl, nerede, ne kadar konuştuğunuz büyük önem taşımaktadır. Özellikle üst düzey yöneticilerin şirket içi ve/veya şirket dışı topluluklara hitaben yaptıkları konuşmalar, basına yönelik açıklamaları ve verdikleri röportajlar kurumların algısında kritik rol oynamaktadır.
Kurumsal İletişim gurusu Michael B. Goodman, üst düzey yöneticilerin yaptıkları konuşmaların kurumsal itibarın oluşumunu %92.5 oranında etkilediğini belirtiyor. Peki, ülkemizdeki üst düzey yöneticiler bunun ne kadar farkında? Biz neden hala kürsünün arkasına çakılmış, konuşmasını önündeki kağıttan okuyan (çoğu zaman da yanlış okuyan), bize sadece arada sırada gözlüklerinin altından bakma zahmetinde bulunan, sözlerini “vizyon”, “misyon”, “müşteri memnuniyeti” gibi klişelerle süsleyip, uzun uzun konuşup, aslında hiç bir şey söylemeyen, çoğu zamanda ciddi olmak adına ruhsuz, donuk, heyecansız konuşmalar yapanları dinlemek zorunda kalıyoruz. Peki, çoğu zaman sadece dinliyormuş gibi yapıyoruz. O salondan çıktıktan sonra aklımızda neredeyse hiç bir şey kalmıyor. Zira bu tür konuşmalar asla iz bırakmıyor. Öyleyse kime, niye konuşuyoruz?
Her konuşma önemli bir fırsattır, yeter ki bunun farkında olalım.
Bir üniversite ortamında, gençlere hitap ettiğiniz bir konuşmada, onların enerjisini, geleceğe dair endişelerini, mesleki kararsızlıklarını, hayallerini, beklentilerini dikkate alarak, daha tempolu, samimi ve esprili bir üslup ile mesajlarımızı aktardığımızda, onların genç zihinlerinde belki de hayat boyu silinmeyecek bir kaç cümleye imza atma şansımız olabilir.
Bir kriz anında, basın karşısına kendinizden emin bir tavırla çıkıp, tutarlı ve kararlı bir üslup içinde, kamuoyunun merak ettiklerini giderecek nitelikte bilgilendirmede bulunup, sorunları görmezden gelmek yerine sorumluluk aldığınızı gösteren bir duruş sergilediğinizde sadece krizi iyi yönetmiş olmayacak aynı zamanda kurumsal itibarınızı da korumuş olacaksınız.
Şirket çalışanlarını motive etmek adına yaptığınız bir başka konuşmada ise kendinizi onların yerine koyarak, onlara üstten bakan bir üslup içinde değil, adeta onlardan biri olduğunuz hissini yaratan bir tavır içinde, ortak bir amaca yönelik olarak çalıştığınız duygusunu yaratacak şekilde ve onların anlayacağı sadelikte konuşarak, yüksek motivasyon sağlayabilirsiniz.
Farklı sektörlerde çalışan üst düzey yöneticiler ile birebir çalıştığım eğitim programları sonrasında gördüm ki, aslında çok az emekle, etkili iletişim konusunda çok hızlı yol kat etmek ve iz bırakan konuşmalar yapabilmek mümkün. Yeter ki bunu gerçekten isteyelim.
Peki, iz bırakan konuşmalar için ne yapmak gerekir?
- Öncelikle her konuşmanın bir temel mesajı ve onu destekleyen en fazla iki veya üç yan mesajı vardır. Yani bir seferde birden fazla ana mesaj vermeye çalışmayın. İnsanlar sizi niye dinleyecek sorusuna anlamlı bir yanıtınız olmalı. Çok şey söyleyip, hiç bir şey anlatmak yerine, az şey söyleyip, bir temel mesajı vurgulamak çok daha etkili bir yöntemdir.
- Vermek istediğiniz mesajlara öncelikle siz kendiniz inanın. İnanmadığınız hiçbir şeyi başkalarına inandırıcı şekilde aktaramazsınız. Dolayısıyla başkaları tarafından yazılmış ve son dakika sizin elinize tutuşturulmuş konuşma metinlerini lütfen çöpe atın, hiç bir işe yaramaz. Kendi cümlelerinizi kullanın. Konuşmanıza hissettiklerinizi, yani coşkunuzu, inancınızı yansıtın. Aksi taktirde birilerinin sözcüsü durumuna düşersiniz.
- Konuşmanızın çerçevenizi iyi belirleyin. Konuşma süreniz, konuşmanızın içeriğini belirler. Daha kısa konuşmalar söz konusu olduğunda daha kısa sürede etki bırakacak vuruculukta sözler ve örnekler seçmeniz gerektiğini unutmayın. Ancak süre uzun diye aynı konular etrafında dönüp, fazla detaya girerek, dinleyicileri sıkmayın. Sürenizi dinleyicileri dahil edecek şekilde kullanın.
- Dinleyicilerden bağımsız hiç bir konuşma başarılı olamaz. Dolayısıyla konuşmanızı kimler dinleyecek? Dinleyicilerinizin ilgi, bilgi, kültür, yaş düzeyi, beklentileri, ihtiyaçları nedir? Kaç kişiye konuşmaya yapacaksınız? Daha önce kimleri dinlediler? Sizi ne kadar tanıyorlar? Konuya ne kadar aşinalar? Bu sorulara verilen yanıtlar konuşmanızın içeriğini etkili şekilde hazırlanmanıza yardım olur. Konu ne olursa olsun, her konuşma için dinleyicilerin ilgisini çekecek, beklentilerini karşılayacak, onlarla ortak zemin kuracak nitelikte hazırlık yapmanız gerekir. Aksi taktirde ne kadar iyi anlatırsanız anlatın, dinleyicilerin anlamadığı, sıkıldığı ya da dahil olmadığı bir konuşma iz bırakamaz.
- Konuşmalarınız sağlam bir kurgu üzerine otursun. Söyledikleriniz tutarlı olsun ve belli bir mantık silsilesini takip etsin. Yani daldan dala atlamayın, ya da dağ keçisi gibi sıçramayın. Ön hazırlık aşamasında konuşmanızın iskeleti üzerinde çalışın. Konudan konuya geçerken, köprüler kurun. Böylece kopuklukların önüne geçin. Önemli bölümleri daha fazla bilgi ve örnekle zenginleştirin.
- “Nasıl başlarsanız, öyle gider” sözü doğrudur. Bir konuşmaya nasıl başlayacağınıza dahi mutaka hazırlık yapın. İlk sözlerinizden emin olun ve bu sözleri yaratıcı, ilginç, farklı hale dönüştürün. Ancak ilginç olsun diye konuşma konunuz ile ilgisiz örnekler, alıntılar, hikayeler, görseller kullanmayın. En önemlisi bir konuşmaya nasıl başlayacağınızın mutlaka provasını yapın. Ve asla telaşlı davranmayın. Bırakın dinleyiciler sizi tanısın, konuyu kavrasın. İlk dakikalar bir tanışma, adapte olma ve anlama sürecidir. Giriş, sakin, kendinden emin, samimi , pozitif ve farklı olmalıdır.
- Konuşma yapmak sadece bilgilendirmek demek değildir. Genelde arkaya arkaya sıralanan bilgi bombardımanı şeklindeki konuşmalar insanları bilgisiz kılmaktadır. Zira dinleyiciler bir süre sonra bunaldıkları için hiç bir şey hatırlamamaktadır. Oysa öğrenme süreci eğlenceli, renkli ve dahil edici olduğu sürece başarılı olmaktadır. Yani dinleyicilerinizi hem bilgilendirmeli, hem eğlendirmelisiniz. Elbette eğlendirmek, konuşmanız boyunca yerli yersiz fıkra anlatmak, laubali bir üslup için konuşmak manasına gelmemektedir. Ancak konuşmanızın içine serpiştireceğiniz anılarınız, ilginç hikayeler, gerçek hayattan örnekler, renkli ve anlamlı görseller, konuşmasını daha eğlenceli hale getirecektir.
- Mizah etkili bir silahtır. Bu silahın gücünden faydalanın . Ancak bu silahı kullanmayı bilmiyorsanız, derhal vazgeçin. Zira komik olmak ile komik duruma düşmek arasında çok ince bir çizgi vardır. Anlattığınız fıkranın sonunda hiç kimsenin gülmediğini düşünün. Bu korkunç sessizliği bertaraf etmek oldukça güç olacaktır. Ancak ölçülü ve içten espriler konuşmanıza müthiş renk katar. Unutmayın insanlar gülünce, daha hızlı öğrenir, daha iyi hatırlar.
- Dinleyicilerinizi konuşmanıza dahil edin. Onları konuşmanızdan soyutlamayın. Ara sıra sorular sorun, yorumlarını alın, tahminler yaptırın. Daha küçük bir dinleyici grubu ise ekipler oluşturup, kısa, basit uygulamalar yaptırın. Sorularına tatmin edici yanıtlar verin ve mutlaka gözlerine bakın. Dinleyiciye değer verdiğinizi, onun varlığının farkında olduğunuzu hissettirin
- Tıpkı bir romanın, bir filmin, bir fıkranın sonu gibi bir konuşmanın da sonu çok önemlidir. Konuşmanın sonunda söyledikleriniz ve yaptıklarınız adeta zihinlerde kalan “son tat”tır. Dolayısıyla finalin ilginç, çarpıcı, kısa, az –öz ve pozitif olması büyük yarar sağlar. Konuşmanızın sonunda dinleyicilerinizi sorunlarla baş başa bırakmayın. Tam tersi motive edin, güldürün, vizyon kazandırın, çözüm yolları gösterin. Konuşma mekanında pozitif duygular ile ayrılmalarını sağlayın. Girişte olduğu gibi finale de mutlaka iyi hazırlanın. “Bir şekilde sonunu bağlarım” diye düşünmeyin. Konuşmanızı nasıl bitireceğinize dair mümkünse prova yapın.
Sonuç olarak yukarıda belirttiğim hususları dikkate alan bir konuşmacı, sıradan, klişe ve dinleyiciyi neredeyse yok sayan biri olmaktan çıkıp, iz bırakan konuşmalara imza atacaktır. Unutmayalım ki, iz bırakan konuşmalar sizin “lider” olarak algılanmanızı, kitleleri harekete geçirmenizi, kritik dönemeçleri başarılı ile geçmenizi ve değerli fikirlerinizin kalıcı hale dönüşmesini sağlar.